Kurumların İnsan Kaynakları departmanlarına baktığımızda, ağırlıklı bayanların çalıştığını görürüz. Üstelik kurum içerisinde en bakımlı departmanlardan biri olarak karşımıza çıkar ve her zaman dağıttığımız gülücük nedeni ile hiçbir şey yapmıyormuş gibi bir düşünce akımı oluşturabiliriz. Yani kısaca bizler, özellikle bayanlar, insan kaynakları profesyoneli olduğumuzu belirttiğimizde bir vitrin olarak düşünülürüz. Peki, işimizde gerçekten sadece bir vitrin miyiz?
Kesinlikle bir vitrinden ibaret olduğumuzu düşünmüyorum. Evet, çalıştığımız kurumu temsil ettiğimiz doğru, çalışan ve yöneticiler arasında bir köprü kurmak zorunda olduğumuz da doğru. Ama bayan ağırlıklı çalışan bir departmanın, bu kadar baside indirgenerek yorumlanmasına oldukça karşıyım. Çoğu departman sadece kendi bölümündeki süreçlerden sorumlu iken, İK departmanları bütün bölümlerle koordineli çalışmak ve çalışan motivasyonu - kurum verimliliği arasındaki dengeyi kurmak / koruyabilmek zorunda. Yüzümüze yansıyan en ufak bir demoralizasyonun sonuçları ağır olabileceği için, sürekli dinamik gözüküyor olabiliriz ancak biz tüm departmanlardan daha yoğun ve hassas çalışan bir bölümüz. Ağır ve riskli sorumluluklara sahip olduğumuz sırada, güne gülümseyerek başlarken ya da çalışanlardan herhangi birinin kişisel / profesyonel sorunlarını dinlerken / çözüm bulmaya çalışırken “vitrin” gibi bir sıfatı hak ettiğimizi kim iddia edebilir ki?
Çalışan ve yönetici arasındaki dengeyi kurmak için analitik düşünce yapısı gerekir. Her detayı enine boyuna incelemelisiniz çünkü ne çalışan motivasyonunu ne de kurumsal verimliliği düşürücü bir harekette bulunamazsınız. Beyin kıvrımlarınızı aktif kullanmanız gerekir. Kendinize verdiğiniz değer dışında her bir çalışana da, buna yöneticiler de dahil, kendinize verdiğiniz değerden daha fazlasını vermeniz gerekir. Önceliğiniz, üst ast ya da eş fark etmez, kurum çalışanlarıdır. Bir kişiyi işe alırken hem kurum hem de aday için süreci detaylı analiz etmeniz; işten çıkarırken de iki kere düşünmeniz beklenir. Kurumsal başarısızlıkları beraber göğüslemek zorunda kalırken, kurum içi çatışmayı en aza indirgemek için elinizden geleni yapmak zorundasınızdır. Sizce çok sayıda çalışan arasında birlik oluşturmak, kurum kültürünü aşılamak, çalışan – yönetici arasındaki iletişimsizliği gidermek, çalışanların eğitim ihtiyaçlarını analiz edip eğitimlere katılım sağlamak, çalışanlara yapılan geribildirimlerin özünde yapıcı amaçlı olduğunu aktarabilmek, çalışanların performanslarına dayalı ücret almasını sağlamak, iş arkadaşlarının ücretlerini sır gibi saklamak vs vs. basit bir görev tanımı mıdır?
Özetle, İK sadece bayanların çalıştığı bir meslek dalı gibi görünse de komplike bir yapıya sahiptir ve ciddi anlamda beyin gücü gerektirir.
Bol “değer”li günler
Merve
Kesinlikle bir vitrinden ibaret olduğumuzu düşünmüyorum. Evet, çalıştığımız kurumu temsil ettiğimiz doğru, çalışan ve yöneticiler arasında bir köprü kurmak zorunda olduğumuz da doğru. Ama bayan ağırlıklı çalışan bir departmanın, bu kadar baside indirgenerek yorumlanmasına oldukça karşıyım. Çoğu departman sadece kendi bölümündeki süreçlerden sorumlu iken, İK departmanları bütün bölümlerle koordineli çalışmak ve çalışan motivasyonu - kurum verimliliği arasındaki dengeyi kurmak / koruyabilmek zorunda. Yüzümüze yansıyan en ufak bir demoralizasyonun sonuçları ağır olabileceği için, sürekli dinamik gözüküyor olabiliriz ancak biz tüm departmanlardan daha yoğun ve hassas çalışan bir bölümüz. Ağır ve riskli sorumluluklara sahip olduğumuz sırada, güne gülümseyerek başlarken ya da çalışanlardan herhangi birinin kişisel / profesyonel sorunlarını dinlerken / çözüm bulmaya çalışırken “vitrin” gibi bir sıfatı hak ettiğimizi kim iddia edebilir ki?
Çalışan ve yönetici arasındaki dengeyi kurmak için analitik düşünce yapısı gerekir. Her detayı enine boyuna incelemelisiniz çünkü ne çalışan motivasyonunu ne de kurumsal verimliliği düşürücü bir harekette bulunamazsınız. Beyin kıvrımlarınızı aktif kullanmanız gerekir. Kendinize verdiğiniz değer dışında her bir çalışana da, buna yöneticiler de dahil, kendinize verdiğiniz değerden daha fazlasını vermeniz gerekir. Önceliğiniz, üst ast ya da eş fark etmez, kurum çalışanlarıdır. Bir kişiyi işe alırken hem kurum hem de aday için süreci detaylı analiz etmeniz; işten çıkarırken de iki kere düşünmeniz beklenir. Kurumsal başarısızlıkları beraber göğüslemek zorunda kalırken, kurum içi çatışmayı en aza indirgemek için elinizden geleni yapmak zorundasınızdır. Sizce çok sayıda çalışan arasında birlik oluşturmak, kurum kültürünü aşılamak, çalışan – yönetici arasındaki iletişimsizliği gidermek, çalışanların eğitim ihtiyaçlarını analiz edip eğitimlere katılım sağlamak, çalışanlara yapılan geribildirimlerin özünde yapıcı amaçlı olduğunu aktarabilmek, çalışanların performanslarına dayalı ücret almasını sağlamak, iş arkadaşlarının ücretlerini sır gibi saklamak vs vs. basit bir görev tanımı mıdır?
Özetle, İK sadece bayanların çalıştığı bir meslek dalı gibi görünse de komplike bir yapıya sahiptir ve ciddi anlamda beyin gücü gerektirir.
Bol “değer”li günler
Merve
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder