2010/06/08

GÜLÜMSEYİN..

Çok önceden yazdığım bir yazıyı tesadüf eseri buldum. Paylaşmam gerektiğine inandığım için hemen ekliyorum.


Burası buz gibi bir sabahla başlayan ve güneşin ışıklarını öğleden sonra pencerenden gülümsetebilen bir yer. Eh pek tabi insanları da öyle... Erken kalkmanın etkisiyle yayılan esneme fonksiyonu hiçbir kimsenin sabahları gülümsemesini sağlamıyor ancak öğleden sonraki ışın demetinin yaydığı umut hepsini mutlulukla karşılayıp gülümsetebiliyor. Sonuçta çalışmanın hükmedildiği bir atmosferde, tatil yapmak varken ya da gazete sayfalarında yer alan tatil beldeleri ağzımızın suyunu akmasını sağlarken insanlardan yeni doğan güneşin altında kocaman bir gülücük beklemek saçma olsa gerek...

İşte bugün, her zaman gülücükleriyle meşhur olan ben de, ilk defa bu insan demetinin içinde yer aldım. Biliyorum, bir önceki gecem pek güzel geçmedi ama nelerle karşılaştığımı düşününce hayatımın ilk kötü gecesi de değildi. Üniversite mezuniyetim sonrası hayallerimin hayal olduğunu hissetmemden itibaren bu noktaya ulaşmak için kaç fırın ekmek yediğimi hatırlamıyorum bile. Tanrım!! Noktası, virgülüne kadar şimdi hatırladım... Küçücük bir çocuk yalnız başına oynuyordu... Sizde hatırladınız mı içinizdeki küçük çocuğu? Yılların ona neler yaptığını? Nelerle başa çıkmak zorunda kaldığını? Sesinizi duyar gibiyim; ama etrafa çaktırmamak adına tabiî ki de içinizden çıkan naralar eşliğinde...

Evet, hepimiz aynıydık. Güneşi görsek de görmesek de biz bir “güneş”tik. Her şey bizim kontrolümüz altındaydı. Anne babamızın tatlı prensesleri ya da hükümdarlarıydık. Onlar da hiç seslerini çıkarmazlardı. Ne de olsa büyüyünce koca adam olacaktık. Hep büyümemizi beklediler. Şimdi onların sesi bizim sessizliğimiz oldu. Kimimiz hala bu sürecin başındayız, kimimiz ise yolun ortalarına doğru ilerlemiş, koltuğumuzda süzülerek yaşadıklarımızı anılarımızla perçinlemekteyiz. Ama bunu unutmuş olsak da farkına varmamış olsak da sonuç ne olursa olsun hepimiz hala bir “güneş”iz. Kendi yaydığımız ışınlarla beslenir, ancak bu şekilde aydınlanabiliriz. Karanlığın ışığını bile biz çizeriz. Ayın yaydığı ışık da güneşin parçası değil midir sonuçta? Yani kendi karanlığımızı da aydınlığımızı da biz üretiriz.

O yüzden bu hayatta ne ürettiğimiz çok önemli. Say’in zamanında dediği gibi, her arz kendi talebini yaratmıyor muydu? İktisat teorilerinde bu çürütülse de içimizdeki ruhun bunu çürütebileceğini zannetmiyorum. Neden mi? Gülümsemeyi deneyin şimdi.. Gözlerinizi kapatın ve kocaman bir gülücük yerleştirin o kaskatı ifadeniz yerine... Bekleyin... Gülümseyen bir çift dudakla somurtan bir beyin beraber çalışmayı reddedecektir her zaman. Ya somurtmaya devam edersiniz ya da içinizde yayılmaya başlayan anlamsız mutluluğu hissedersiniz. O yüzden gülümseyin... Gülümseyen bir ifade beyin fonksiyonlarınızı da gülümsetecektir. Mutluluk hormonlarınız bisiklet pedalları gibi çalışacak ve içinizde yer alan görünmez pencereniz güneş ışınlarını size yansıtacaktır. Hepimiz birer güneşiz ifadesini bu yüzden kullanmak istedim. Eğer Say Kanunu geçerli ise ürettiklerimiz aslında tükettiklerimizdir. Bunun anlamı ne tüketmek istiyorsak onu da üretebileceğimizdir. O yüzden karanlığın içindeki sessiz çığlıklarımız mı bizi oluşturacak, yoksa güneş ışınlarının yarattığı anlamsız mutluluğu hissetmek mi daha güzel olacak, siz seçin!

Bol değerli günler

Merve

HER SON BİR BAŞLANGIÇ

Bir gün benim imzamla yazılmış bir kitapta aşağıdaki satırları siz okurken ben o minik evimde kucağımda notebookumla yeni paylaşımlar için hazırlık yapıyor olacağım. Mutlu umutlu ve huzurlu. Tıpkı şu an klavyeden dökülen kelimelerle hissetiklerim gibi..


“ İstanbul’un köpüklü sularına bakarak, bildiğim kültürde yoğrulmayı hayal ederken kendimi Ankara’nın karanlık bulutlarına daha da gömülmüş hissetmiştim dün. İçimdeki sıcaklık güneşin başıma vurmuş hissini yaratıyor tabi. Bir de başkalarına yetmezmiş gibi kendime de durumu çaktırmamaya çalışıyordum. Dün bir sondu. Üstelik gerçekten kötü ve süpriz bir son..

Ama bugün bir başlangıç… Her sonun bir başlangıcı var ve ben bugün bu başlangıcın ilk gününü yaşıyorum. Kendi kendimi sınayarak, kendi kendimi gözlemleyerek kendi kendime profesyonellik katmaya çalışarak geçiriyorum günümü.

Herkese dediğim gibi sana da diyeceğim: Benim için iş para kazanma amacı değil, hobini gerçekleştirmek. Evet kabul ediyorum çok extreme tipler var bunu yapan. Ya Everest tepesinde yaşıyorlar bu hayatta ya da çürük elma muamelesi görüyorlar. Ama ben bunu çürük elma değil de farklılık olarak ifade etmek istiyorum.

Kendime böyle anlattım durumu, buna inanıyorum ve artık böyle olduğumu da biliyorum. Ben farklıyım! Siz de beni “farklı” bilin. Farklı demek göreceli olsa da benim sözlük anlamımdaki gibi düşünün. Ve bence siz de kendinizi farklı bilin…

Her son bir başlangıçtır ve bu başlangıçları erken yaratmak her zaman daha iyidir. Ben bir başlangıç yarattım ama asla sonu olmayacak bir başlangıç olacak. Çünkü başlangıçlar güzeldir, hassastır, objektiftir. Geliştirir seni, huzur verir, mutlu eder.

Ben dün bir son yaşadım ama bugün bitmeyecek bir başlangıca imza attım. ”


Bol değerli günler

Merve

2010/06/04

DENETİM


Hatırlarsanız, geçen hafta “Kendinle Mülakat” isimli bir yazı paylaşmıştım. Bugün yaşadığım denetim stresi ve bu yazıyı uyarlayarak tekrar paylaşıma geçmek istiyorum.

Her gün aynanın karşısına geçip “Mutlu muyum?” sorusunu soran bir kişi elbette hayata bilinçli yaklaşan, kendine objektif bakabilen bir kişidir diye düşünüyorum. Aslında bence bu durum bir denetim mekanizması. Yani, iş hayatı içerisinde yaşadığınız toplantılar, üstünüze yaptığınız raporlamalar nasıl gizli ve bilinçli denetim oluyorsa, “Mutlu muyum?” sorusu da kendi kendinize yarattığınız gizli ve bilinçli bir denetim.

Denetim nedir? Var olan sistemin aktif olarak kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmek, objektif bir yaklaşımla eksiklikler doğrultusunda düzeltici faaliyetlerde bulunmak.

Mutluluk nedir? Kişinin hayatındaki pozitif olayların farkında olması, bu olayları aslında kendisinin seçtiğinin, olaylar üzerinde kontrolü olduğunu anımsamasıdır.

Peki, kendi mutluluğumuzu sorgulamanın denetimle bağlantısı nedir? Kendi ruh sistemimizin sağlıklı olup olmadığını kontrol etmek, sağlıklı olmadığını düşündüğümüz noktada gerekli düzeltmeleri gerçekleştirmek.

O zaman “mutlu muyum” sorusunu sürekli sormaya davet ediyorum sizi. Çünkü kendimizi denetlemenin en kolay yolu bu soruyu sormak ancak en zor cevabı da bu soruya verebilmektir. Vereceğimiz cevaplar ile daha bilinçli, ayakları üstünde durabilen, sağlam bir beyin yetiştirmiş oluruz. O yüzden ne diyoruz:

Mutlu muyum?

Cevaplıyoruz: Tabi ki de ;)


Bol değerli günler


Merve