2010/10/28

NETWORKED NETWORKING

“Networking Performansınızı Geliştirin” Eğitimi dün Ertuğrul Belen tarafından verildi. Aslında eğitim hakkında yazmayı planlamıyordum, gelecek dönemlerde satır aralarında bilgileri aktarmak daha doğru geliyordu, ancak enerji o kadar güzeldi ki yazmadan duramayacağım.

Bir önceki yazımda Networking’in beklentiler dolayısıyla masum gözükmediğini belirtmiştim ancak bu eğitim sayesinde fikirlerimin değiştiğini söyleyebilirim. İnsanları tanıma, tanıştırma ve bu doğrultuda tanınma olarak networkingi özetleyen Ertuğrul Bey, bir kişinin aslında tek başına neler yapabileceğini bir kez daha dile getiriyor. Evet, ilk bakışta networking amacıyla yaptığınız paylaşımlar “iş bulma stratejisi” gibi gözükse de, sosyal hayatınız üzerinde pozitif etkileri oldukça fazla. Yani networking sayesinde, sosyal bir İŞKUR olmak dışında, başkaları ile iletişime geçerek onlara fayda da sağlayabiliyorsunuz.

Biliyorsunuz biz İK profesyonelleri olarak paylaşımları seven bir kitleyiz. Paylaşımlarımızın yönü çalışanlarımızın / meslektaşlarımızın bireysel / profesyonel sorunlarından başlayıp, mesleki bilgilerimizi paylaşmaya / danışmaya kadar uzanabiliyor. Yani oldukça geniş bir alan. Bu nedenle networkingin İK açısından faydalı olabileceğine inanıyorum. Çok sayıda kişi ile tanışma, aynı zamanda tanıştırma ayrıca mesleki bilgiler edinme / edindiğimiz bilgileri paylaşma İK profesyonelleri olarak, hem daha yetkin olmamızı sağlayacaktır hem de insan kaynaklarının iş dünyasındaki önemini vurgulayacaktır.

Bol “değer”li günler
Merve

* İşte İnsan sitesinde Ertuğrul Belen’in Networking üzerine yazdığı makaleleri mevcut. Özellikle “İş Dünyası Asansöre Taşındı!” isimli makalesini okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Ertuğrul Belen’in tüm yazılarına ulaşmak için aşağıdaki linke tıklamanız yeterli olacaktır:

http://www.isteinsan.com.tr/yazarlar/ertugrul_belen/index.1.html

2010/10/25

"NETWORKıNG PERFORMANSINIZI GELİŞTİRİN" EĞİTİMİ

JCI ANKARA’nın düzenlediği “Networking Performansınızı Geliştirin” eğitimi 27.10.2010 tarihinde Houston Otel’de Ertuğrul Belen tarafından verilecek. Eğitim detayları (*) için gerekli linki sizinle paylaşacağım ama öncelikle bazı noktalardan bahsetmek istiyorum.

Hepimiz bir şekilde interneti kullanıyoruz, değil mi? En az bir sosyal paylaşım sitesinde hesabımız bulunuyor, en az bir mail adresi ile iletişime geçiyoruz. Kitap okumaktan ziyade online dergiler okuyup ya da online araştırmalar içerisine girip, bilgiyi en kısa yoldan elde etmeye çalışıyoruz. Hatta artık annelerimiz babalarımız bile “Şu bilgisayarı bize de öğretin bakalım.” diye yanımıza geliyorlar. Yani onlar da bu akımın farkında. Google Yönetim Kurulu Başkanı Eric Schmidt sosyal medya içerisinde bu kadar fazla yer aldığımız için bir gün pişmanlık duyacağımızı söylese de internetin gücüne karşı koyamadığımız ve koyamayacağımız kesin.

İnternet ile iç içe olmanın pek çok getirisi de mevcut. Sanal ortamda, arkadaş çevremiz dışında iş alanımızla ilgili isimlerle de daha rahat iletişime geçebiliyoruz. Hatta artık kurumların çoğu ilan açmadan önce networking sistemi ile işe alımlarını gerçekleştirebiliyor. Ayrıca “Networking her zaman iki kişiye iş yaptırmak veya iki kişiyi tanıştırmak değil, aynı zamanda, o kişinin ilgilendiği bir konuyla ilgili faydalı olabileceğini düşündüğünüz bir makaleyi paylaşmak, güzel bir öneri yapmak.” diyor Ertuğrul Belen bir videosunda. Evet, insanlarla iletişim kurmak, onlara yardım etmek / gerektiğinde yardım görmek güzel duygular. Bu nedenle Ertuğrul Belen’in bu cümlesine katılıyorum. Ancak bir beklenti içerisinde iken birileri ile iletişime geçmek bana masum gelmiyor açıkçası.

Çarşamba günü eğitime katılarak düşüncelerimin doğruluk payını sorgulamayı planlıyorum. Biraz ön yargılarımı kırmak, biraz networking öğrenmek, biraz da başarılı bir profesyonelin bilgilerini edinmek ve gelecek dönemlerde ilgili konularda sizlerle paylaşmak bana iyi gelecektir.

Bol “değer”li günler
Merve

(*) Eğitim detayları için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz:

http://www.jci.cc/local/ankara

2010/10/21

2011 ÜCRET ve PERFORMANS YÖNETİM TRENDLERİ SEMPOZYUMU

Kim demiş Ankara’da etkinlik olmuyor diye…

5 Kasım 2010 tarihinde PERYÖN, “2011 Ücret ve Performans Yönetim Trendleri” başlıklı bir sempozyum düzenliyor. ATO Konferans Salonunda gerçekleşecek olan sempozyumun amacı son dönemde yaşanan gelişmelerin ücret ve ödüllendirme sistemleri, yan hak uygulamaları üzerinde ne gibi etkileri olduğunu incelemek.

Belirtmeden geçmek istemiyorum. Peryön Ankara Başkanı İlkşen Çetintaş ve Peryön Ankara Genel Sekreteri Yasemin Mağden Yeğin ile uzun bir süre aynı ekipte çalışma fırsatım oldu. Bu nedenle bu sempozyum için yoğun çalışmalar yapıldığını biliyorum. Şimdiden emeklerine sağlık :).

Sempozyum detaylarına da aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

http://www.peryon2011trendleri.com/program.php

Bol “değer”li günler
Merve

2010/10/19

SEVMEDEN YAPTIĞIN İŞ GÖZÜNDE BÜYÜR... MÜ?

“Yarın işe gitmek istemiyorum, işimi sevmiyorum, bir aylığına ev kızı olmak istiyorum, en büyük derdim temizlik olsun istiyorum.” Bu cümle bir sosyal paylaşım ortamında yakın bir arkadaşım tarafından “paylaşılmış” bir ileti. İletisini burada yazmak istedim çünkü bunun sadece arkadaşımın değil, Türkiye’nin genel sorunu olduğunu düşünüyorum.

Hepimiz hayatımız boyunca mutlu olmak için uğraşıyoruz. Çocukluk dönemlerinde mutlu olmak daha kolaydı tabi. Ancak yaş ilerledikçe ve sorumluluklar arttıkça mutlu olabilecek alanlar ve mutluluk derecesi değişebiliyor. Özellikle zamanımızın çoğunu geçirdiğimiz işyerimiz içerisinde yaşanılan en ufak bir dengesizlik, maddi veya manevi olarak mutsuz olmamıza yol açabiliyor. Bu nedenle uzmanlar sevilen iş ile uğraşılmasının önemini her fırsatta dile getiriyorlar. Yapılan işi sevmenin kişisel mutluluk dışında kurumlara da faydaları mevcut. Kişisel performansı yüksek olan çalışanların kuruma da katkıları daha fazla oluyor. Prof. Dr. İsmet Barutçugil’in “İşini sevmek” isimli makalesinde, kişinin performansının, işiyle ilgili olumlu tutum içinde olmasına, heves ve heyecan duymasına, kısaca işini sevmesine bağlı olduğunu ifade ediyor.

Peki, mevcut işyerinde mutlu olmayan bireyler ne yapabilir? Bu durumda Adnan Baykal’ın “İşinizi sevmek zorunda mısınız?” isimli makalesinden bahsetme ihtiyacı hissediyorum. “Herkesin her zaman sevdiği bir işi yapma lüksü olmayabilir.” diyor Adnan Baykal. Sevilen işte çalışmak için başarılı bir seçim yapmanın gerekli olduğuna ancak herkesin her zaman aynı başarıyı yakalama ihtimalinin olamayacağına değiniyor. Bu nedenle işe bakış açımızdan ziyade, hayata bakış açımız sayesinde mutlu olabileceğimizi vurguluyor.

Evet, severek çalışmak çok ayrı bir duygu. Kendinizi çalışıyor gibi değil de bir hobinizi gerçekleştiriyor gibi hissediyorsunuz. Yorgun, mutsuz vs. gibi belirtilerle çok sık karşılaşmıyorsunuz. Daha canlı, daha dinamik bir yapınız oluyor. Sevdiğiniz bir işle uğraştığınız için de kendinizi daha çok ve daha çabuk geliştirebiliyorsunuz. Ben hala doğru iş seçimiyle mutluluk ve başarının yakalanabileceğine inanıyorum. Ancak değişim için geç olduğunu düşünüyorsanız veya değişmeyi tercih etmiyorsanız Adnan Baykal’ın dediği gibi farklı bir yöne bakmak kaybedilen mutluluğu geri getirebilir.

Bol “değer”li günler
Merve

2010/10/15

CREATING PEOPLE ADVANTAGE 2010 RAPORU

Boston Consulting Group ve World Federation of People Management Association' ın birlikte hazırladığı “Creating People Advantage 2010” (CPA 2010) raporu yayınlanmıştır. 109 ülkede 5561 İK yöneticisi ile görüşülerek hazırlanmış raporda 21 konu üzerinde çalışılmış ve yetenek yönetimi, liderlik gelişimi, stratejik işgücü planlama ve çalışan bağlılığı gelecek dönemin en önemli 4 başlığı seçilmiştir.

CPA 2010 raporu ile ilgili Emre Kavukçuoğlu ve Serdar Devrim’ in yazıları internet üzerinde mevcut. Her iki yazı da akıcı ve anlaşılır bir dile sahip olduğu için ben çok fazla detaya girmek istemiyorum. Ancak 2010 raporunun bizimle paylaştığı göstergelerin kritikliğine de değinmeden geçemeyeceğim.

Rapor incelendiğinde, özellikle yetenek yönetiminde 2008’den bu yana bir gelişmenin olmaması içler acısı. Oysaki kurum içerisinde yetenekleri keşfedip geliştirmek ve elde tutmak için ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor. Çünkü başka bir araştırma da (Amrop International ‘2009 – 2014 İK ajandası’ anketi), kurumların %43’ünün gelecek dönemlerde yetenekleri elde tutmanın giderek zorlaşacağını belirttiğini ifade ediyor. Bu noktada yetenekleri keşfedebilmek adına doğru planlama, elde tutmak adına çalışan bağlılığı yaratma ve yeteneklerin zor yetiştiğini düşünürsek yönetici yetiştirme programlarına ağırlık verme önem kazanmaktadır.

Rapordan bir başka detay da yüksek performans gösteren kurumlar ile düşük performans gösteren kurumların analizleri. Yüksek performans gösteren kurumların en önemli ayracı beşeri sermaye olarak ortaya çıkıyor. Rapora göre yüksek performans gösteren kurumlar İK departmanlarının etkin olduğu kurumlardır. Yani, Serdar Devrim’in de belirttiği gibi, İK hem tepe yönetime hem operasyonel yönetime hem de yeteneklere hitap etmektedir. Bu rapor bir İK çalışması olabilir ancak 109 ülkeden 5561 İK yöneticisinin bu çalışmaya katılması, 150 kişilik bir tepe yönetimine yer verilmesi İK’nın stratejik önemini daha da fazla vurgulamaktadır.

Bol “değer”li günler
Merve


Serdar Devrim’in “İK Nereye Gidiyor?” yazısının tamamını okumak için;

http://www.yenibiris.com/HurriyetIK/Oku.aspx?ArticleID=8664

Emre Kavukçuoğlu’nun “İnsan ile Avantaj Yaratmak – BCG Raporu” yazısının tamamını okumak için;

http://ikgunluk.blogspot.com/2010/10/insan-ile-avantaj-yaratmak-bcg-raporu.html

“CPA 2010 Raporu”nun tamamını okumak için;

(http://www.bcg.com/documents/file61338.pdf )

MUTLULUK - 2

Kaynağım İnsan’daki blog tanıtımı yazısından sonra bugün ikinci mutluluğumu yaşıyorum. DinamİK İnsan Kaynakları sitesinde de “Human Resources Management” tavsiye edilen İK blogları arasında yer alıyor.

http://evcdinamik.wordpress.com/2010/10/13/hem-bloggeriz-biz-hem-de-ikciyiz/#more-579

Bu kadar profesyonel arasında HRM’nin de bulunması gerçekten çok gurur verici. Tekrardan ilginiz ve desteğinize teşekkür ediyorum.

Bol “değer”li günler
Merve

2010/10/14

MUTLULUK

Neredeyse Mayıs 2010’dan beri sizlerle beraberim. Aslında ilk olarak 2006’da bu bloğu oluşturmak istemiştim ama değerli vaktinizi çalmak, öğrenmeye aç bireylere bilgi paylaşımı yapmak doğru gelmemişti o zamanlar ve beklemeye karar verdim. Bu kararımın da doğru bir karar olduğuna gönülden inanıyorum çünkü şu andaki yaşadığım mutluluğu başka bir zaman diliminde yaşayabileceğime inanmıyorum.

Hala neden bahsettiğimi açıklamadım farkındayım ama öncesinde sizden yine Kaynağım İnsan’a minik bir yolculuk talep edeceğim:

http://www.kaynagiminsan.com/2010/10/12/iki-yeni-ik-blogu/

Evet, itiraf ediyorum bu seferki paylaşma nedenim tatlı bir bencillikten kaynaklı :). Çünkü İpek Aral Kişioğlu’nun “İki Yeni İK Bloğu” yazısında tanıttığı bloglardan biri Human Resources Management. Bu gerçekten çok gurur verici bir durum olmakla beraber, inanın, benim için çok büyük bir adım. Bu nedenle bana bu büyük adımı sağladığı için kendisine tekrardan teşekkür etmek istedim.

Şu anda neler hissettiğimi tahmin edebiliyor musunuz bilmiyorum, ama bu duyguyu gerçekten yaşamanız gerek. Motive ediciliğinin yanı sıra bedeninizde hücrelerinizin bile gülümsediğini hissediyorsunuz. Gerçekten muhteşem!

Bol “değer”li günler
Merve

2010/10/05

MESLEKİ YETERLİLİK PROJESİ - KARŞIT DÜŞÜNCE

Bugün çok sevdiğim bir dostumla buluştum. Ona “İnsan Kaynaklarında Mesleki Yeterlilik” projesinden daha önce bahsetmiştim. Bu konu üzerinde konuşurken benimle aynı sevinci paylaşmadığını hissettim. Nedenini sorduğumda ise, artık her şeyin sertifikalaştırılmaya çalıştırıldığını, nereye kadar diploma dışında sertifikalarla yoğrulacağımızı söyledi.

Ben ki her şeyin eğitim odaklı olmasından yakınırken projeye hiç bu açıdan bakmamıştım. Bir anda aklıma diplomamı almak için uğraştığım zaman dilimlerinden sonra elime geçen A4 kâğıt parçasının beni pek heyecanlandırmadığı geldi. Onca zaman, onca emek sadece bir kâğıdın benim olması için mi uğraşılmıştı, anlamamıştım. Tabi ki genç ve eğitimli nüfusun yoğun olduğu bir toplumda olduğumuzu düşünürsek başarılı bir gelecek için okul bitirmek dışında pek çok niteliğe de sahip olmamız gerekiyor. Kurumlar tarafından da niteliklerimizi kanıtlamamız beklendiği için sertifikalaşmaya doğru hızlı adımlarla ilerliyoruz. Ancak okul dışında katıldığımız eğitimler için harcanan zaman / para, işverenlerin gözlerini doyurmak için edinilen sertifikalar nereye kadar süreci devam ettirecek? Bu kısım hala kafamda net değil. (Evet, eğitimi destekliyorum ama araba tamircisinin ya da bir kuaförün 2 yıl teorik eğitim ile beraber başarılı olacağına inanmıyorum.)

Arkadaşım tüm bunlardan bahsederken bir açıdan haklı olduğunu düşündüm. Sonuçta hala İK mesleki yeterlilik projesini destekliyorum ama işte bu da başka bir bakış açısı. Peki, sizce hangisi doğru?
Bol "değer"li günler
Merve

2010/10/04

İK MESLEKİ YETERLİLİK

Ekim ayına nasıl bir yazı ile başlasam diye düşünürken, dün, İşte İnsan sitesinde bir haber ile karşılaştım. Habere göre, Peryön ve Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun birlikte imzaladığı protokol sonucu artık insan kaynakları için de mesleki standartlar geliştirilmeye ve eğer planda herhangi bir değişiklik olmazsa Kasım 2011’den itibaren gerekli eğitimler verilmeye başlanacak.

Haber kulağa çok hoş gelmiyor mu? Üniversite döneminden beri iş ilanlarını sürekli inceleyen biri olarak, insan kaynakları için belirlenmiş standartların olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Zaten lisans eğitimi bile bu sene açılan bir bölümde standartların olmaması gayet normal. Ben haberi okurken çok heyecanlandım. Çünkü kurumlar için olduğu kadar çalışanların da standartlarının olması gerekiyor bence. Kurumlar bir İK departmanı kurmak zorunda değiller. Eğer gerçek anlamda ihtiyaç duyuyorlarsa ve departman kurmak maliyetli bir süreç gibi gözüküyorsa dış kaynaklı alınan danışmanlıklarla bu sorun çözülebiliyor ama İK departmanlarında ya da ÖİB’lerde çalışan İK “profesyonelleri” için aynı durum geçerli değil.

İK departmanlarından çok, İK çalışanları için standartların olacağından mutluluk duyduğumu belirttim çünkü şimdiye kadar bilinçsiz bir şekilde bu alana yönelen pek çok kişi ile tanışma fırsatım oldu. İnsan kaynaklarının ne demek olduğunu bile net olarak anlatamayan ama insan sarrafı olduğunu iddia ederek, bir bireyin hayatı üzerinde kolaylıkla karar verebilen bir kitleden bahsediyorum. Bu durum sizce içler acısı değil mi? Şöyle düşünün: Çalışmayı çok istediğiniz bir kurum sonunda sizi mülakata davet ediyor ve İK “profesyoneli” mizle karşılaşıyorsunuz. Ancak kendisi yoğun, dalgın, mutsuz, işini sevmeyen, deneyimsiz vs. olduğu için iş tanımına uygunluğunuzu - haliyle sizi - es geçiyor. Çoğu kurum da, mülakatında başarısız olan bir adaya tekrardan şans vermediği için siz de istediğiniz firmada çalışma fırsatını kaçırabiliyorsunuz. Bu gerçekten üzücü bir durum. Üstelik size bahsettiğim hikaye sadece minik bir örnek. İşin hukuki boyutuna geçersek daha farklı hikâyelerle karşılaşabiliriz.

İnsan Kaynaklarının öneminden diğer tüm yazılarımda olduğu gibi aslında burada da değindim. İK dışarıdan bakıldığında basit iş tanımlarına sahip bir departman gibi görünebilir ancak komplike yapısı sayesinde yoğun ve detaylı bir çalışma sistemine ihtiyaç duymaktadır. Küçük de olsa yapılacak olan hataların etkisi uzun soluklu olabilir. Bu nedenle İK profesyonellerinin, deneyimsiz bile olsa, gerçek bir “profesyonel” gibi çalışması gerekir. Ben MYK - PERYÖN ortaklığını gönülden destekliyorum ve etkin olacağına inanıyorum.

Haberin detaylarını okumak isteyenler için de link aşağıda yer almaktadır:
http://www.isteinsan.com.tr/isteinsan_gazete/insan_kaynaklarindan_yeterlilik_girisimi.html

Bol “değer”li günler
Merve