2010/07/30

KURUM KÜLTÜRÜ

İK profesyonelleri iyi bilirler işe alım politikasının temeli “doğru işe doğru insanı” yerleştirmektir. Bu politikanın üzerine pek çok kitap yazılmış, pek çok kurum İK departmanının yanı sıra, günümüzde sayıları hızla artan danışmanlık firmalarının da uygulama stilini yansıtmış ve mantığı kabul görmüştür.

Ancak değişen dünya ve gelişen teknoloji sayesinde doğru işe doğru insanı yerleştirme kavramı da değişime uğramış. “mış” ekini kullanıyorum çünkü bugüne kadar durumun ben de farkında değildim. Yani bu mantık üzerinden hareket etmenin en değerli varlık olan “insan” a ayrı bir değer katacağını düşünüyordum. Ancak bugün tesadüfen gezindiğim sayfalardan birinde farklı bir yaklaşıma rastladım.

Doğru İşe Doğru İnsan

Büyük kurumsal firmaların web sayfalarında gezinmek, bu mesleği seçtiğimden beri en çok sevdiğim aksiyonlardan biridir. Çünkü web sayfaları geleceğini sağlamlaştırmış bir kurumsal firmanın bu noktaya nasıl geldiğini, İK konusunda kendini ne kadar geliştirdiğini detayları ile anlatmaktadır. Aslında, satır aralarında o kurumda çalışan pek çok elin birleşerek güçlü bir ses çıkarabileceğini yansıtır.

Uzun süredir yoğun çalışmalarımı kapsayan işe alım süreci hakkında ne kadar çok kitap veya makale okuduysam dikkat ettiğim tüm nokta; beklentiler ile gerçekleşenlerin uyum içerisinde birleşmesiydi. İşte bugün yaptığım mini bir gezinti sonrasında “doğru iş” ve “doğru insan” kelime kalıplarının da değişebileceğini fark etmiş bulunuyorum. Peki bunu nereden çıkardım, değil mi? İşte kilit cümle: “Pozisyona değil, X’e işe alım yaparız.” Sizce bu cümle artık pek çok şeyin değiştiğini göstermiyor mu? Bence biraz daha cümlenin derinliklerine inersek çok şeyi ifade ettiğini görebiliriz.

Kurum Kültürü

Kültür, bireylerin alışkanlıklarını, yaşam tarzlarını, var oluş nedenlerini ortaya koyan tüm gerçekliklerdir. Kurum içerisinde çalışanların kültürlerini özdeşleştirmek ise oldukça zorlu aşamadır. Yıllardır var olan alışkanlıkların yeni gelen bir bireyin alışkanlıkları üzerine giydirildiğini düşünün. Doğru kıyafeti giydirmediğiniz sürece ya da o bedene uygun birini seçmediğiniz sürece iş yapış şekli de sırıtacaktır.

Tabi ki belirlenen görev tanımlarını gerçekleştirebilecek olan adaylar ile mülakatlar yapılır. Tabi ki adayın nitelikleri ile örtüşen sorumluluklar adaya yüklenecektir. Tabi ki beklenenler ile gerçekleşenlerin birbirine en yakın olduğu aday veya kurum “seçilmiş” olacaktır. Ancak bir üst paragrafta da ifade ettiğim gibi pozisyona çok uygun, sizinle aynı misyona sahip bir adayın vizyonu farklı olabilir. Yani aynı değerleri paylaşamayabilirsiniz. Bu nedenle doğru işe doğru insanı yerleştirme kalıbının günümüzdeki teknolojik getirisi kurum kültürü olmuştur.

Lütfen sizinle örtüşmeyen bir bireyi, sırf yetkinlikleri pozisyon sorumluluklarının fazlası ile üstünde diye işe almayın. İşsizlik oranının yüksek olduğu bir ülkede böyle bir cümle kullanarak risk aldığımın farkındayım. Ancak “insana değer veren” bir departman olarak faaliyet gösteriyorsak, gerçek anlamda bir profesyonel olmak istiyorsak, adaylar yanında çalıştığımız kurumlara da değer vermeliyiz. Yöneticimizin gönlünü okşamak kısa vadede çok güzel bir çözüm olacaktır. Aday fazlası ile yetkindir, aldığı sorumlulukları belirtilen sürede çözüme kavuşturur. Aynı zamanda aday, kurum çalışan profilini yükseltebilecektir ve web sayfanızda şanlı bir resminiz daha olacaktır. Kısaca aday sizi başarı ile temsil edebilir. Peki ya siz? Siz adayınızı başarı ile temsil edebilecek misiniz? Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisini hatırlayın. Bence, motivasyonun temel unsurlarından biridir Maslow. Birey için motive olmayı, mutluluğu ve kurum için de verimliliği anlatır.

Kurum kültürüne uygun olmayan bir adayı işe almak, kısa vadede büyük getiriler sağlayacaktır. Üzerindeki elbise yeni olduğu için, aday küçük / büyük gelmesine aldırış etmeyecektir. Sizin gözünüz adayın ceketindeki potlukları asla görmeyecektir. Ancak uzun vadede işleriniz pek yolunda gitmeyebilir. Ceketi eskiyen aday yeni bir ceket arayışına girebilir. Adayın ceketindeki potluklar, artık size kocaman bir delik olarak görünebilir. Aday, ceketi ve sizin aranızdaki uyumsuzluk bir üst yöneticinizi rahatsız edebilir. Sonuç; adayın yeni bir ceket bulması kadar kolay atlatılamayıp sizin kurum içerisindeki başarınızı da etkileyebilir.

Bireylerin ihtiyaçları olduğu gibi kurumlarında ihtiyaçları vardır. Doğru işe doğru insanı yerleştirmek bir başarıdır. Ancak adayı doğru kültüre de yerleştirmek, büyük bir başarı olacaktır. Bizler “insana değer veren” bir divizyon olarak bu noktayı da unutmamalıyız diye düşünüyorum.
Bol ''değerli'' günler
Merve

2010/07/05

BAĞLANMA

Herkese yeniden merhaba. Biliyorum çok zaman geçti, size borçlu olduğum dört adet yazı var ve söz veriyorum en kısa sürede bu açığı telafi edeceğim. Ama öncelikle uzun bir tatil dönüşü yaşadıklarımı ve çıkardığım dersleri paylaşmak istiyorum.

Serin sulardan kızgın kumlara gömülerek geçirmedim zamanımı fakat en değerli anılarımı tekrar hatırlamamı sağlayacak yeni anılar kazandım. Yani, anılarla deşarj olmak diyebiliriz bu yaşadıklarıma. Tattıklarım beni geçmiş mutluluğuma götürdüğü gibi gelecek kazanımlar için de güzel bir yol açtı, buna şüphem yok. Çıkardığım ders ise geçmişte kurduğum sağlam ilişkilerin beni gerçek anlamda tatmin ettiği ve ilerlediğim yolun doğru bir yol olduğu.

Hatırlarsanız bir önceki yazım empati ile ilgiliydi. Aynı duygular yaşanmasa bile aynı hisleri paylaşma kavramına kısaca bir göz gezdirmiştik. Küçüklüğümden bu yana bilinçli / bilinçsiz uyguladığım bu kavram sayesinde bugün, yönümü kaybetsem bile tekrar bulmamı sağlayacak geçmiş pusulalarımın keyfini çıkardım.

Evet, dostlukların çok önemli olduğunu biliyoruz. Şimdiki ismi ile bunu “bağlantılar” olarak telaffuz etsek de, iş ilişkilerimiz olsun arkadaşlık ilişkilerimiz olsun, her zaman büyük getirileri mevcut. Bu nedenle kurduğumuz ilişkileri “bağlantılar” olarak yorumlamak yerine dostluklar olarak telaffuz etmeyi, kendimizden sonraki en değerli varlığın yine başka bir insan olduğunu unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Bir bağlantı pek çok bağlantıyı beraberinde getirebilir ya da pek çok bağlantıyı beraberinde götürebilir ancak bir dost sadece sağlam bir “bağlanmayı” verecektir size. Ve gerçek bir empatik ilişki yaşadığınız takdirde de hiçbir zaman hayatınızdan geri çekilmeyecektir.

Gerçek bir empatik ilişkinin nasıl yapılmasını gerektiğini daha önce paylaştığıma göre “Bağlantı mı, bağlanma mı?” sorusunun cevabını verme zamanı şimdi. Bu konuda tercih tabi ki de size ait. Ancak insanlarla uğraşmayı meslek olarak seçmiş birine yani bana sorarsanız her zaman bağlanmayı tercih edeceğim…

Bol “değerli” günler

Merve

2010/07/04

EMPATİ


Bugünlerde “İş Yaşamında Kolay İletişim” isimli bir kitap okuyorum. Yabancı kaynaklı bir kitap olduğu için kültürlerarası farklılıklar, yapılan Türkçe çevirilere de yansıyabiliyor. Bu nedenle bu tarz kitaplar hayatımızda uygulaması zor teknikleri de içerisinde barındırdığı için pasif kalabiliyor. Bunun yanında ortak noktalar da yok mu? Tabi ki de var. Bunlardan birini bu yazımda ele almak istiyorum: Empati…

Empatinin Türkçedeki karşılığı duygudaşlık demek. Kavram olarak ifade edersek karşısındaki insanın yerine kendini koyarak duygu düşüncelerine karşılık vermek demektir. Empati, her insanın anlayamayacağı kadar zor fakat her insanın yapabileceği kadar kolay bir kavram. Ancak cesaret isteyen bir konu olduğu için çoğumuzun tembel davranışlarına denk gelmektedir. Peki, empati bize ne kazandırır hiç düşündünüz mü? Artık evin küçük prensleri / prensesleri olmadığımıza göre iş yaşantımızdan bu konuya geçiş yapabiliriz diye düşünüyorum.

Empati, iş hayatımızı kolaylaştıran, iş arkadaşlarımızın taleplerine daha rahat çözüm bulan bir kavram, bu kesin. Düşünsenize yöneticinizin istediği raporları yöneticinizin iş yapış tarzına göre oluşturup yüzündeki gülümsemeyi kendinizde de hissettiğinizi. Neden bu duyguyu sonuna kadar yaşamayasınız? Ayrıca bir iki arkadaş yerine neden kalabalık bir arkadaş topluluğuna sahip olmayasınız? Benim birkaç dostum olsun bana yeter dediğinizi duyuyorum. Ama yakınlarınızla paylaştığınız duygularınız ne kadar artarsa mutluluğa daha çok yaklaşacaksınız, lütfen bunu da göz önüne alın. İletişim çağında yaşıyoruz ve artık sanal mutluluklar bile bizi manevi açıdan doyurabiliyor. Böyle bir çağda ve aynı zamanda yoğun teknolojinin de hayatımıza rahatlıkla empoze olduğu bir dönemde tek kişilik sadakatlilik yeterli olmayabiliyor. Kabul edin, insanoğlu değişken bir varlık. Üstelik ruh hallerini davranışlarına yansıtacak kadar da özgür bir varlık. Günümüzde yaşanılan ilişki boyutları ve iletişim odaklılığı da katarsak, çoğu zaman da doymayan bir varlık. Yaşamımızda bu kadar sınırsızlık yaşanırken neden ilişkilerimizi sınırlayalım. Eğer üç beş kişi ile oluşturduğunuz dostluğu kalabalık bir grupla da oluşturmayı planlıyorsanız empati şart. Dostluklarınızı da bu şekilde elde etmemiş miydiniz? Tekrar hatırlatmak istiyorum aynı duyguları yaşamak zorunda değilsiniz ama kalabalık bir aile olmak istiyorsanız aynı duyguları hissetmeniz gerekmektedir.

Empati, illa ki başkalarına karşı uygulanması gereken bir davranış değildir, kendi mutluluğunuz ile de bağlantılıdır. Şimdi de kendinize ayna tutmayı önereceğim. Çünkü empati yeteneği kuvvetli bir birey, karşısındaki kişi veya kişilerin ihtiyaçlarını anladığı gibi kendine de objektif davranarak kendi kişisel ihtiyaçlarını da kolaylıkla analiz edebilmektedir. İhtiyaç analizi yapıldıktan sonra geriye sadece çözümü uygulamak kalır. Bu, bizi sonsuz mutluluğa götürebilecek en kolay yollardan biridir. Empati kendimize güvenimizin artmasını ve başarılarımızın çoğalmasını sağlamaktadır. Çünkü empati yeteneği kuvvetli olan / empati yeteneğini geliştirip uygulayabilen bir birey mutluluğu elde edebilmek için “cesaret” kelimesini telaffuz etmiştir.

Peki, empati nasıl yapılır? Başkalarına karşı empati kelimesinin mecazi karşılığı “Onun yerinde olsam ne yapardım?” sorusunun cevabıdır. Bu soruya içtenlikle verilen bir cevap, pek çok noktanın kilidini de kırabilir. Ama asıl merak edilenin aynayı kendimize nasıl çevireceğimiz olduğunu düşünüyorum. Merak etmeyin cevap gerçekten çok basit: Sadece, doğruları kendinize de söyleyin. Demiştim ya empati her insanın anlayamayacağı kadar zor fakat her insanın yapabileceği kadar kolay bir kavram diye, madem “cesaret” kelimesini telaffuz ettiniz, kendinize ayna tutabilmeniz için şimdi gerçek bir ayna karşısına geçip doğruları söylemeye başlamanız gerekmektedir. Hadi o zaman en yakın görüntüye koca bir adım atın ve anlatmaya başlayın…

Bol “değerli” günler

Merve